Rize’de Önemli Gün ve Merasimler
HASTA ZİYARETLERİ
Hasta olan hısım, akraba, tanıdık ve komşular bugün olduğu gibi eskiden de ziyaret edilir, hastaların durumları sorulur ve şifalar dilenirdi. Hastaya ve yakınlarına moral verilir.
Hasta ziyaretleri kısa sürer ve yakın dostlar hastanın yakınlarına para ihtiyacı olup olmadığını sorardı. Hatta ısrarla şimdi lazım olur, elin genişleyince verirsin diye para verir, “bir ihtiyacınız olursa çekinme bana gel” denirdi.
Akrabalar ve komşular yatalak hastaların kaldırılması, yatırılması ve temizliğine yardımcı olurlardı. Yatalak ve yaşlı hastalar hısım, akraba, komşu olmasa da ziyaret edilir ve hayır duası alınırdı. Hasta ziyaretine giderken hastanın durumuna göre buğdayı ekmeği, helva, bal, yumurta gibi bir yiyecek götürmek uygun düşerdi.
KOMŞULUK ZİYARETLERİ (KOMŞULUK VE EŞ DOST ZİYARETLERİ)
Eskiden bugünkü gibi Televizyon yoktu. Komşuluk eş dost ve akraba, ziyaretleri daha çoktu. Bilhassa komşular büyük bir aile gibi bir arada ve iç içe yaşarlardı.
Bir araya gelmek için pek çok sebep vardı. Bir misafir ziyareti, gurbetten veya askerden birinin gelmesi, bir hastalık, imece ile yapılması gereken bir iş, hemen komşuları bir araya toplamaya yeterdi. Hele uzun kış geceleri geç vakitlere kadar oturulur, sohbetler yapılır, masallar anlatılır, bilmeceler sorulurdu.
Ev sahibi misafirleri rahat ettirmeye çalışır, mümkün olan ne varsa misafire ikram ederdi. Naylada bulunan elma, ceviz, kış armudu, fındık vs. ortaya getirilir veya bir kabak kesilerek pişirilir, sahil kesimlerinde mandalina portakal ikram edilirdi. Bazan mısır haşlanır yöresel tabiri ile koliva yapılırdı.
Ziyaretlerden bir kısmı da bayram ve hacı ziyaretleri idi. Bayramda hısım akraba ziyaret edilir. Küçükler büyüklere giderdi. Evlenmiş kızlar baba evine gelir, yeğenler amcalarını, dayılarını, hala ve teyzelerini ziyaret ederdi. Mezarlıklara gidilir fatiha okunurdu.
KOMŞULUK VE MİSAFİRLİK
Eskiden komşuluk bir aile hayatı gibi idi. Herkesin işi ve geçimi birbirinin benzeri gibi olduğundan, komşular arasında zenginlik ve fakirlik gibi sosyal statü farkları yoktu.
Bu durum komşuları birbirine daha çok yaklaştırıyordu. Eski komşuluk münasebetlerinde, komşuluğu bir aile gibi algılanmamıza sebep olan şey imecelerdir. İş hayatının pek çok bölümü yardımlaşarak yapılırdı.
Tarla işleri başta olmak üzere çimen kesme, yaprak süpürme, kışlık odunu hazırlama, odun taşıma, gübre taşıma, kendir tarama, harman ayıklama, üzüm toplama ve daha pek çok iş ortak yapılırdı. Cenazede, düğünde, hastalıkta, köyün ortak işlerinde bir aile gibi davranıhr ve yardımlaşılırdı.
Misafir yoldan gelmişse yemek zamanı beklenmez hemen yemek hazırlanırdı. Misafir yatıya kalacaksa yalnız bırakılmaz komşulara haber verilir ve davet edilirdi. Bazı evlerde misafir odası bulunur ve hemen herkesin misafiri ağırlanması için misafir yatağı, misafir yorganı, misafir yastığı, misafir çarşafı tabir edilen yeni ve temiz yatak takımları bulunurdu. Hatta misafir için biraz şeker, biraz pirinç, biraz buğday unu bir köşede hazır tutulurdu.
Yatıya kalan misafirin odasına fener ve kibrit konur ve kapının dışında ışığı kısılmış bir fener bulundurulurdu. Namaza ve tuvalete kalkacaksa misafirin bu fenere ihtiyacı olurdu.
Yabancı misafirler genellikle cami imamına gelir ve misafirin camide kalması icap ediyorsa, cami imamına, misafir için de ilave yemek giderdi. Camideki misafir yatağının bakım ve temizliğinden cami hocası sorumlu idi. Cami imamı kendine gelen misafiri kendi imkanları ile ağırlayamayacak durumda ise misafirini varlıklı bir ailenin yanına gönderirdi.
Ramazanlar dünden bugüne fazla bir değişikliğe uğramadı sayılır. Gençlerin bir araya gelerek sahuru bekleme adeti eskiden de vardı. Belki meşguliyetleri farklı idi.
Şehirde ve büyük yerleşim yerlerinde kahve hayatına karşılık pek çok köyde kahvehane bulunmuyordu. Buralardaki gençler sahuru nasıl bekler, nasıl eğlenirdi! Deniyor ki her yerde gençlerin toplanma yerleri vardı ve bu yerler yerleşim yerlerinden biraz uzakta bulunuyordu. Gençler burada toplanır, sohbet edilir, türküler söylenir, hatıralar anlatılır ve yaz geceleri sahura varı ,rdı. Kışın arkadaş evlerinde bir araya gelmek mümkündü.
Ramazan aylarının bir eğlencesi de asmaların kuru kabuklarını soyup asma bağı yapmakdı. Asma bağlan tutuşturulunca alevle yanmaz, sadece közlenerek ışık verirdi. Bunlar hem teraviye gitmek için yolu aydınlatır hem de savrulunca daireler çizer ve onlarcası bir arada savrulunca havai fişet şenliklerine benzer şekiller oluştururdu. Bunlar köylük yerlerde Ramazanların eğlence şenliklerinden sayılırdı.
Eski ramazanlarda bugün olduğu gibi iftarlık olsun, sahurluk olsun biraz daha farklı yemekler hazırlanır ve hamurlu ve şekerli yiyecekler ağırlık kazanırdı.
DİNİ BAYRAMLAR
Bayram hazırlığı temizlikle başlar. Bugünler için özel bir temizlik yapılırdı. Bütün tavanlar, duvarlar, tahtalar ve avlular temizlenir, her şey düzenli bir şekilde yerleştirilirdi. Daha sonra bayram yemekleri hazırlanırdı. Baklava açılır, gelecek misafire göre yemek hazırlığı yapılır ve evin yeni damadı varsa enişte lokumu yapılırdı.
Bazı köylerde bayram namazından çıkanlara bayram yemeği verilirdi. Bayram sabahı camiden çıkan cemaat, çevredeki aileler tarafından yemeğe davet edilir ve yemek yedirilmeden kimse salmmazdı. Bayram yemeği veren ailenin özel bir bayram hazırlığı olurdu. Bu bayram yemekleri günlük yemeklerden olmaz, düğün yemekleri gibi biraz farklı olurdu. Etli fasulye, etli sarma, herse, pilav, sütlaç, baklava ardarda sofraya gelirdi.
Bayram sabahı evin erkekleri camiye gider ve erkek çocukları da buna teşvik edilirdi. Camiden çıkınca bayramlaşılır, mezarlıklar ziyaret edilir, yukarda bahsettiğimiz bayram yemeği yenir ve herkes evine giderdi.
Evde de bayramlaşma olur, herkes yeni elbiselerini giyer ve insanlar özel bir güne erişmenin neşesini yaşardı. Gelip gidenler iyi karşılanır, bayramlaşmaya gelecek olan torunlar ve yeğenler heyecanla beklenirdi.
Eski devirlerde yeni elbise almacaksa mümkünse bayrama rastlatılır ve çocuklar bu yeni giysilerini ilk defa bayramda giyerlerdi.
Eski bayramların en büyük eğlencesi salıncaklardı. Bazı yerlerde büyük salıncaklar yapılırdı. Büyük salıncaklar yapılabilmesi için yanyana iki büyük ağaç lazımdı.
Büyük bir halatın bir ucu bir ağaca, diğer ucu diğer ağaca bağlanır ve ipleri birbirine dolanmayan, çok uzaklara savrulan bir salıncak yapılmış olurdu. Bu salıncaklar çocuklardan ziyade delikanlıların kurabileceği salıncaklardı. Salıncaklarda salınmaya kızlara da izin verilirdi. Şehirlerde ise dönme dolap kurulur, çocuklar kağıt fenerlerle fener alayları düzenler, delikanlılar kemence eşliğinde horon oynayacak mahaller bulurlardı.
Evli kız, genellikle bayramın ikinci günü gelir ve damat gelirken enişte bohçasını ihmal etmezdi. Enişte bohçasında şekerler, bisküvitler, helva, simit gibi yiyecekler bulunur ve dönüşte bu bohça, enişte lokumu doldurularak iade edilirdi.
DAVETLER
Çevremizde tesbit edebildiğimiz tek özel davet enişte davetidir. Enişte daveti düğünün haftasında ve genellikle düğünün onbeşinde yapılırdı.
Enişte daveti olmadan damat, kız evine gelemezdi. Davetten sonra yol açılmış olur ve bu yasak kalkardı.
Enişte davetinde kız tarafı düğün yemeği gibi yemek hazırlardı. Erkek tarafı, akraba ve komşularından oluşan 15-20 kişi ile birlikte kız evine gelir ve damat bu davetle hısımları ile tanışmış olurdu. Davetten bir gün önce baba evine gelen kız ise davetlileri burada karşılar ve sonra hep birlikte dönerlerdi.
Davette bazı şakalar yapılır ve damat zor duruma düşürülmeye çalışılırdı. En çok bilinen şaka damadın ayakkabısına yumurta koymaktı. Damat böyle bir duruma düşmemek için ısrarlara rağmen ayakkabısını çıkarmaz ve odaya ayakkabıları ile girerdi. Davetlilerin davette kaşık çalmaları da adettendi.
Gençler yemeği yedikten sonra kaşığı göstermeden ceplerine koyabilirlerse bu bir hatıra olarak saklanırdı. Belki de o çalınmış kaşığın bir anlamı, bir uğuru vardı ve biz bu gün onu hatırlayamıyoruz.
ERKEK ÇOCUKLARIN SÜNNET EDİLMELERİ
Burada başlık olarak sünnet düğünü veya merasimi demeyişimizin bir anlamı vardır. Çünkü eskiden sünnet edilme bir düğüne ve bir merasime tabi değildi. Hiç bir ön hazırlık yapılmazdı. Çocuklar 6-7 yaşma gelince sünnet ettirilirdi. 50 sene öncesi seyyar sünnetçiler vardı.
Bunlar Ağustos veya Eylül aylarında gelir, çocuklarını sünnet ettirecek olanlar, bunları evlerine çağırırlardı. Rize de “kirve” adeti yoktur. Sünnet edilen çocuğu babası, amcası veya komşularından biri tutardı. Sünnetçiye ücret olarak sabun veya peşkir verilirdi. (Herhalde her zaman evde bulunduğu, taşıması veya satılması kolay olduğu için). Zenginler ise para verirdi. Gezginci sünnetçilerin tamamı Oflu idi. Sünnetçilerin Of dan olmasının belli bir sebebi vardı.
“Of ve Çaykara Tarihi” adlı kitabın yazan Hasım Albayrak, Eserinin 222. sayfasında 1858 tarihli bir belgeden bahsetmektedir. Bu belgeye göre Mustafa oğlu Ahmet adlı bir Oflu, İstanbul Özel Tıbbiye Okulunda yapılan bir sınavla fen ve ameliyat sanatında üstün yetenekli ve bilgili olduğu kaydı ile bir belge almıştır.
Belge sahibi. Padişahın izniyle Of, Rize ve Gönye kazalarında müslüman çocuklarını sünnet etmeye yetkili kılınmıştır. Bu belgeye göre hiç kimse kendi branşlarında ona karşı çıkma ve müdahale etme hakkına sahip değildir. Her halde pek çok sünnetçi bu Oflu Ahmet’in yetiştirmeleri olmalıdır.
ASKERE UĞURLAMA
Askere gidecek gençler için belli bir uğurlama töreni yoktu. Askere gidecek genç, hısım akrabasını, komşularını gezer, Allaha ısmarladık der, yaşlıların hayır duasını alırdı. Yakınları cebine para koyardı. Arkadaşları askere gidenin evinde toplanır ve ertesi gün, belli bir yere veya teslim edileceği şubeye kadar uğurlanırdı. Asker dönüşü silah atılarak kutlanır ve komşulara haber verilirdi.
HACI ZİYARETLERİ
Hacdan gelenler yakınları, tanıdıkları, hısımları ve akrabaları tarafından ziyaret edilirdi. Yakın akrabalar ve hısımlar ziyarete birer tepsi baklava ile giderlerdi.
Ziyaret süresi üç gün veya beş gündü. Bu süre içinde ziyarete gelenlere zemzem, hacı yüzüğü ve baklava ikram edilirdi. Bazı itibarlı ziyaretçilere veya yakın akrabalara takke, teşbih, kına, hurma, namazlık gibi hediyeler verilirdi. Çok eski zamanlarda hacılar, yükte ağır zemzem ve hurma gibi hediyelikler getirmezlerdi.
Hacdan gelenleri karşılamak ve hac dönüşünü haber vermek üzere silahlar dahi atıldığı olurdu. Haci evine bayrak asmak, evin kapısını yeşile boyamak da görülen adetlerdendi.
BELİRLİ GÜNLERDEN
- 1. Yeni yıl (14 Ocak)
- 2. Mart Dokuzu (22 Mart) Bugün kar yağışı beklenebilir. Mart dokuzu çıkmadan kış soğuklarının devam edeceğine inanılır.
- 3. Abril Beşi (18 Nisan) Yağmurlu ve soğuk bir gün olması beklenir. Abril beşi çıkmadan yaz gelmez.
- 4. Litropi (22 Haziran) Sıcakların başlaması olarak kabul edilir ve bu günden sonra fasulye dikilirse yetişmez.
- 5. Kestane Karası (30 Eylül) Bu gün yağmur ve fırtına beklenir.