Alan Çalışması Nedir
Alan çalışması ilk kez antropolojide uygulanan ve daha sonraları sosyoloji başta olmak üzere diğer bazı sosyal bilimlerde (sosyal psikoloji, sosyal antropoloji, v.b) de uygulanan bir araştırma yöntemidir. Antropolojide (eski adıyla etnografide) alan çalışması egzotik toplumların ilk elden gözlenmesini içerir. Alan çalışmasının klasik örneği ünlü antropolog B.Malinowskİ’nİn Trobriand yerlileri üzerine yaptığı incelemedir. Bu çalışma için gerekenler, sözkonusu topluluğun yakın bir gözleme tabi tutulması, o topluluk hakkında kapsamlı bilgi sahibi olunması ve yerel dilin kullanılmasıdır.
Sosyolojide ise alan çalışması belirli bir ülkenin köy kasaba, küçük şehir vb. gibi belirti bir coğrafi bölgeye dağılmış topluluklarını araştırmak amacıyla kullanılır. Bu amaçla anketler veya görüşmeler düzenlenir ve hazırlanan
standart sorular katılımcılara yöneltilir. Genellikle iki veya daha fazla değişken arasındaki bağlantı, benzerlik veya farklılıklar araştırılır. Biçimsel olarak alan çalışması şu sırayla gerçekleştirilir.
1- Sorunun belirlenmesi;
2- Hipotczlerinformüleedilmesİ
3- Örneklerin seçimi;
4- Soruların yöneltilmesi veya görüşmelerin gerçekleştirilmesi;
5- Elde edilen bilginin kaydedilip tasnif edilmesi;
6- Sonuçların analizi;
7- Nihayet, elde edilen verilerin tez, monografi veya rapor haline getirilmesi. Ancak alan araştırması "ankef’İe aynı şey olmayıp anket alan araştırmasının kapsamında yer alan bîr araştırma tarzıdır. Antropolojik veya etnografik alan çalışması yapanlar temelde iki görevle yükümlüdürler: Veri toplamak ve bunları analiz etmek. İlkin toplumun yaşantısı ve âdetleri "içeriden" tasvir edilmelidir ki, konu olarak aldıkları topluluğun bilimsel haritasını çıkarıp onu açıklayabilsinler. Ardından zaman İçerisinde meydana gelen değişmelere işaret etmeli ve diğer toplumlardaki verilerle kendi bulgularını karşılaştırmalı, ardından da benzerlikler, farklılıklar ve gelişmeleri etkileyen faktörleri kavram alıdırlar. Araştırmacının temel görevi kendi alanında elde ettiği verilerin niteliğidir, temel araştırma yöntemi ise katılımcının gözlemlenmesidir.
Katılımcının gözlemlenmesi esas olarak incelenen insanlar arasında uzun bir dönem yaşamayı gerektirir. Bu dönem birkaç aydan bir yılı aşkın bir süreye kadar değişebilir, bu dönemin uzunluğu araştırma problemi ile gerekli fonların bulunabilmesine bağlıdır (Doğu Avrupa’da kısa araştırmalar daha yaygındır). İncelediği halkı tanıyabilmek için alan çalışması yapan kişi mümkün olduğu kadar onların tecrübelerini (yaşantılarını) paylaşmalıdır. Yerel dili öğrenmek de temel önemdedir.
Yabancı bir kültürel çevrede katılımcının gözlenmesi son derece duygusal, hatta zaman zaman da çarpıcı bir deneyimdir. Alan çalışması yapan kişi aylarca incelediği kişilerle yakın temas içinde yaşar. Onların neşe ve üzüntülerini, güçlük ve başarılarını paylaşır. Günlük hayatlarında karşlaştıkları problemleri tanır, aile içi ilişkileri ve rolleri yakından İz Zamanının üçte birini topladığı verileri yazmaya harcar.
Alan çalışması çoğunlukla yalnız başına bir deneyimdir. Alan çalışması yapan kişinin ailesi, eğer onunlaysalar, ona bir sıcaklık ve dostluk sağlayabilirler. Bir erkek araştırıcı için ailesi, kadınların dünyasına girebilmenin tek yoludur. Ne var ki, alan çalışması yapılan yerler genellikle sağlıksız ve tehlike doludur. Bir etnografın bilimsel çaba uğruna ailesini böyle bir riske atmaya hakkı var mıdır? Pek çoğu bu risklere atılıp ailesinden yararlanırken, diğerleri bundan zarar görür,
Alan çalışmacısı sık sık bazı ahlaki İkilemlerle karşılaşır. Eğer hassas ve heyecanlı bir konuyu araştırmaktaysa, zaman zaman hakikata da "temas eden" bir "kapak Öyküsü" ortaya çıkabilir. Etnograf, eğer yapabilirse, "kapak öykülerinden kaçınmalıdır.
Bilgi alman kişilerle dost olunabilir. Fakat bu da bir başka ahlaki soruna yol açar. Dostluk adına yaklaşılan "denek", burada bir araç konumuna düşürülmüş olmaktadır. Bilim sizden bilgi aldığınız kişilerle süt İçmenizi ister. Siz de bunu, onların dostluklarım kazanarak, karşılıklı olarak birbirinize güvenerek, hediyeler vererek, sizi ilgilendiren konu hakkında saatlerce konuşarak yerine getirirsiniz. Sorun şuradadır: Görüştüğünüz kişiler dostlarınız mı, yoksa bilimsel nesneleriniz midir? Bu kişilerin kullanıldıklarını farketmeleri sık sık meydana gelir. Kimi alan çalışmacıları için bilimsel amaçlar araçları haklılaştırır. Onlar İçin ahlaki problem diye bir şey sözkonusu değildir. Ama ahlaki problemleri dert edinenler için ikilem daima ayaktadır.
Tüm bilgi alınan kişiler dost değildirler. Pek çoğu sahte manipülatörler, dalgacılar ve sözüne güvenilmez insanlardır. Araştırmacının dost bildiği bazı bilgi veren kişiler hilekâr, dolandırıcı, hırsız ve yalancıdırlar. Onlar, kendi statülerini yükseltmek uğruna araştırmacıyı o halk hakkında yanlış kanaatlere sürükleyebilirler.
Sıra alan çalışmacısının analizine temel aldığı verileri yayınlamasına gelir. Eğer yayınlarsa, ona güvenip dost olan ve onunla samimiyet kuran İnsanlar ona olan güvenlerini yitirecek ve hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Hadiseleri tahrif edip değiştirmek bilime şiddet katar; yayınlamak ise emanete ihanettir ve aşırı bir durumda yaralama, hapse girme, hatta öldürmeye bile yol açabilir. Bu birçok antropologun karşılaşması mukadder ahlaki bir sorundur. Çözümleri ise "yayınlayıp küfürü yen-mek"tenkurgu üretmeye kadar çeşitlilik gösterir.
Katılımcının gözlemi (participant observali-on) böylece çok-yanlı bir araştırma aracıdır. Çoğu antropolog, zamanlarının büyük kısmını arşivleri analiz etmeye, köylerin nüfusunun sayımına ve konuyu tanımaya harcarlar. Onlar diğer topluluklarla karşılaştırmalı araştırmaya girişirler. Bilgi aldıkları kişilerden yalnızca görüşmelere katılmalarını değil, fırsat düştükçe de test sorularına cevap vermelerini, deneyimlerini ve tutumlarını yazmalarını; cansız ve canlı maddeleri kategorize etmelerini isterler. Bu kategorize ettirme işlemine akraba ve komşuları, tapındıkları tabiat-üstü varlıklar ve yedikleri yiyecekler de dahildir.
Tüm etnograflar zamanlarının çoğunu not defterlerine yaptıkları gözlemleri ve görüşmeleri kaydetmekle geçirirler. Ancak bilgi alınan kişilerden gelen enformasyon hemen kaydedilmedikçe, kısa bir süre sonra bazısı ya da bütünü unutulmaktadır.
Genel olarak erkek ve kadın alan çalışmacıları benzer tecrübeler geçirmelerine rağmen, kendi cinslerine has bazı sorunlarla da karşılaşmaktadırlar. Bir erkek etnografın kadın katılımcılardan samimi bilgi elde etmesi ya da hatta onların günlük hayatlarını gözlemlemesi çok güç bir konudur. Öte yandan, kadın araştırmacı da sık sık güçlüklerle karşılaşır, hele Güney Avrupa’nın kafe ve barları gibi tipik erkek mekanlarında araştırma yapıyorlarsa. Her ne kadar onlar da engeller ve sorunlarla karşılaşırlarsa da kadın etnograflar erkekler arasında, erkek araştırmacıların kadınlar arasında olduğundan daha başarılı olurlar.
Alan çalışması güç, büyüleyici ve sıkı bir iştir. Çoğu kimseye göre o, psikanalitik bir görüşmeyle aynı düzeyde bir duygusal deneyimdir. Fakat alan çalışmasında görev (psikanalizden farklı olarak) araştırmacı alandan döndükten sonra bitmez. Alan çalışması bir ilk adımdan ibarettir. Alan çalışmacısının asıl görevi çalışma bittikten sonra başlar: Topladığı malzemenin çok daha yorucu ve zaman tüketen bir analizi ve ardından onu okuyucu için okunabilir ve İkna edici bir forma büründürmek.
(SBA)