İdealizm Nedir
İdealizm ideallere, ilke ve ülkülere bağlılık. Ülkücülük de denir. Felsefedeki idealizmle karıştırılmamalıdır. Felsefede idealizm, bilinci (ideel’i) maddeye göre birincil, temel ve belirleyici sayan tüm felsefe sistemlerine ve görüşlerine verilen genel ad, düşüncecilik de denir, idealizm, felsefede, maddecilik karşısında yer alan temel bir yönelim olup, çok değişik biçimler gösterir.
Bu değişik idealist sistem ve görüşler, ideel olanın, bilincin varlık biçiminin ve yapısının ne ve nasıl olduğuna ilişkin anlayışları bakımından iki temel yönelimde toplanabilir. Nesnel idealizm ve öznel idealizm. Nesnel idealizm, bilinci, düşünceyi, aklı, ruhu, maddi temelinden, insan beyninin etkinliğinden ve somut tarihsel koşullardan ayrı olarak ele alıp, onları kendi başına varolan, bağımsız bir nesnel varlığa (Tanrı, mutlak, akıl, idea, ideler dünyası vb) dönüştürür.
Nesnel idealizmin kurucusu, idea’lar öğretisinde, kavramları, mutlak ve ebedi idea’ların bağımsız bir dünyası sayıp onları mutlaklaştıran ve nesnel gerçekteki nesnelerde yalnızca bu ideaların geçici birer kopyasını gören Platon’dur. Nesnel idealizmin tüm değişik biçimlerinde ortak olan özellik, nesnel gerçeğin varlığını, insan bilincinin dışında, ondan bağımsız saymaları, ne ki nesnel gerçeği yine de bir ruhun (aklın vb) yaratısı, cisimleşmesi ya da dışlaşması olarak görmeleridir.
Nesnel idealizmin en ünlü sistemlerini Aquino’lu Thomas, Leibniz ve Hegel oluşturdu. Günümüz felsefesinde görülen yeni-Tomacılık, yeni-ontoloji, yeni-Hegelcilik gibi nesnel idealist akımlar bu sistemlerden hareket ederler, öznel idealizm ise, öznenin bireysel bilincini mut-laklaştırır ve maddeyi, maddi dünyayı duyum karmaşaları, irade, tasarımlar vb salt bilinç içeriklerine indirger.
Öznel idealizmin çağdaş biçimini kuran Berkeley, insanın nesnel gerçekteki tüm nesnelerden ancak bilincin algılaması sayesinde biraz haberdar olduğunu varsayarak maddi dünyanın yalnızca algılar biçiminde varolduğu sonucuna vardı. Hume da aynı dönemde öznel idealist bir felsefe sistemi kurdu, öznel idealizmin tüm değişik biçimlerinde ortak olan özellik, insan bilincinden bağımsız, onun dışında varolabilen bir nesnel gerçeğin kabul edilmemesidir, öznel idealizmin özgül bir biçimini de Kant geliştirdi.
Kant, algıların karşısında, onlara konu olan kendinde şeyler, nesnel gerçek nesnelerin varolduğunu kabul etmekle birlikte, bu nesnelerin ancak apriorik (önsel) sezgi biçimleri yardımıyla algılandıklarını ve algıların, apriorik olan kategoriler aracılığıyla işlenip değerlendirildiğini, böylece ancak fenomenler dünyasının bilgisinin edinilebileceğini savunur. Çağdaş felsede, pozitivizm, varoluşçuluk, ampriokritisizm vb birçok öznel idealist akım büyük ölçüde ya Berkeley ve Hume’un ya da Kant’ın ortaya koyduğu sistemlerden hareket ederler. Dinle birçok ortak yan taşıyan felsefi idealizm, bilgi teorisi alanında ki kökenleri, toplumsal kökenleri ve işlevi bakımından da irdelenir, ilk bakışta insan düşüncesine kabaca aykırı düşen idealizmin doğuşunu ve günümüze değin uzanagelen varlığını anlaşılır kılan, gerek bilgi teorisi düzeyinde, gerekse toplumsal düzeyde değişik nedenlerin varlığıdır.
Nitekim idealizm, daha çok insanın bilgi edinme sürecinin karmaşıklığından kaynaklanır. idealizm, bu karmaşık bilgi edinme sürecinin her bir öğesini öbür öğelerle bağlamlı-lığından kopararak mutlak-1 aştırdı ve tekyanlı bir kavrayışın dayanağı durumuna getirdi. Bu çerçevede nesnel idealizm, bilgi edinme sürecinin rasyonel basamadığın öğeleri olan kavramları, fikirleri (ideleri) ve düşünme sürecinin kendisini mutlaklaştırarak bu öğeleri bağmsız, birbirinden ayrı ideal mutlaklara, varlıklara dönüştürür. öznel idelazm ise bilgi edinme sürecinin duyumsal basamağının öğeleri olan duyumları, algıları, tasarımları mutlak-laştırır.
Toplumsal düzeyde ise idealizm, esas olarak, bedensel çalışma ile zihinsel çalışmanın, toplumun sınıflara bölünmesi nedeniyle birbirinden ayrılmasından, zihinsel çalışmanın varlıklı sınıfların tekeline geçmesinden, egemen sınıfların gerçek toplumsal ilşkileri örtbas etmekten yarar ummalarından ve ayrıca, henüz tam kavranamayan, anlaşılamayan, bilinemeyen doğasal ve toplumsal güçler ve ilişkiler karşısında duyulan çaresizlikten ve onlara bağımlılıktan kaynaklanır.
Bu çerçevede de felsefede idealizmin toplumsal işlevinin, toplumda egemen konumdaki grupların çıkarlarını soyut ve teorik düzeyde korumaktan ibaret olduğu söylenebilir. Fakat belirli tarihsel koşullarda, ilerici güçlerin kendi görüşlerini zaman zaman idealist ve dinsel görüşler biçiminde ortaya koyduklarını da unutmamak gerekir.