Modern Bilim ve Kurucuları Nedir
Modern bilim Onyedinci yüzyılın sonlarına doğru Isaac Newton ilk gerçek modern fizik kuramım ortaya attı. Bu kuramla Newton, mekanik olayların tamamının açıklanmasının sadece üç temel ilkeye indirgemenin mümkün olduğunu kanıtladı. Newton hem kullandığı kavramları (dinginlik, kitle, ivme) tanımladı, hem bilimsel araştırmanın görevini belirledi. Bilimsel araştırma nesnelerin iç yapısını açıklamakla yükümlü olmayıp, yalnızca olayların nasıl oluştuğu konusunda araştırma yapmalıydı. Newton’la fizik kuramı matematik biliminin sahip olduğu kesinliğe kavuştu ve bu arada oldukça önemli gelişmeler gösteren öbür bilim dalları için de bir örnek oluşturdu.
Onyedinci yüzyıldan sonra deney yapmanın yayılması, yeni ölçü aletlerinin, gözlem aygıtlarının bulunmasına ve bunların bilimsel araştırmalarda sistemli bir biçimde kullanılmasına yol açtı. Ondukuzuncu yüzyılın başlarında Fransız devriminden sonra, büyük beklentiler ortaya çıktı. Filozofların kesin bilgilere ulaşmakta yetersizliği karşısında, gerçekliği kesinlikle tanımanın tek yolunun bilim olacağı öne sürüldü. Ancak bu yalın yorum birçok bilim adamınca paylaşı-lamıyordu. Bunlar kullandıkları kavramların gerçek anlamları üzerinde düşünüyorlar, bir kuramı, yalnızca "işlediği" için "gerçek" saymanın doğru olup olmayacağını düşünüyorlardı. Euk lides geometrisi dışında sayısız çoğunlukta geometri geliştirebilme olanağı bu kuşkuları destekliyor, halkta bilimsel kavramlara karşı sonsuz bir güven duygusu gelişirken, bu kuramları geliştirenler, kuramların yalnızca doğal olaylar üstüne bildiklerimizi uyumlu kılmak işlevi taşıdıklarını öne sürüyorlardı.
Bu anlayış özellikle yirminci yüzyıl fiziğinde geçerlidir. Bu fizik özellikle kuantum mekaniği ve görecelik kuramlarıyla geleneksel kavramları bir yana bırakıp, çelişkili görünen ve alışılmamış anlamlar taşıyan yeni kavramlar geliştirir. Bu çağımızın yaşanan gerçekliğidir. Birçok bilimsel kavramın sınırlı bir örnek niteliği taşımaktan ileri gitmediğinin anlaşılmasıyla, doğanın eksiksiz tanımının yapılması amacı bir yana bırakılmıştır. Eksiksiz öngörü ölçütünün yerini, olası öngörü almış, bilimsel dilin mantık yapısında çelişmeler görülmüştür. Öte yandan bilimsel kültürü bir birliğe sokmak denemesi de başarısızlığa uğramıştır. Kimi bilim dallarının birleşmesine karşılık, kimilerinden yeni bilim dalları doğmuş bunların içinde uzmanlaşmalar ortaya çıkmıştır.
Son olarak da bilimle insanın doğal öğretme güçleri arasında bağ kurulmasını güvence altına alması gereken ruhbilimsel varsayımlar, çağdaş ruh-bilimince reddedilmiştir. Günümüzde artık bilimin, az sayıda ilke ya da yasayla bağlı bir bütün, doğanın eksiksiz bir tanımı, yanılmaz bir öngörüyle doğaya egemen olabilecek bir güç ya da insanın doğal öğrenme güçlerinin ürünü olarak tanımlanması mümkün değildir. Bilim bugün bir gerçekler bütünü değil, tersine araştırma yöntemleri, sorunlar ve çözüm bekleyen bilinmeyenler bütünüdür. Artık bilimsel yargıların koşulsuz olarak doğru olduğu anlayışı ileri sürülmemektedir.