Laz Adı ve Lazların Rize Bölgesine Yerleşmeleri
1-Laz Adı
Türklerin sarı saçlı,gök gözlü,sarışın ve kumral Kıpçaklar kolundan gelen Lazlar’ın ataları, ikiz adlı olarak tanınmışlardır.
Kuzey Kafkasya’dan doğup, Azerbaycan’ı boydan boya kat ederek Bakü’de Hazar Denizi’ne dökülen Kür Irmağı’na;Kuzey Kafkasya’da soldan karışan Alazan Çayı ile onun sağ kolu Yor/Kabur çayına da aynı adı vererek her ikisine İki Alazan denilmektedir.
Kafkas sıradağları ve çevresi yerlilerinin dilinde yabancı adların başındaki sesleri yutma alışkanlığı vardır. Böylece Alazan/Alazon/Alaz şeklindeki söylemin başındaki ilk ses A yutularak Laz olmuştur. Böylece bu Türk boyu geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu adla anılmaktadır. Lazları çeşitli milletler değişik isimlerle anmaktadırlar.
- a) Yunanlılar; Yunancada Ç sesi olmadığından Çanlar yerine Sanlar,
- b) Gürcüler;Lazlara Çan,yaşadıkları yere de Canet;
- c) Ermeniler; bu kavmi çifte adla anarak, Canik/Canlar, Lazik/Lazlar demekteler.
Tarih boyunca sırasıyla üç değişik bölgede yaşamakta olan Lazlar, Ortodoks Hıristiyanlığı yaymak isteyen Bizanslıların sürekli baskısına maruz kaldılar. İlk olarak yaşadıkları bölge Kuzey Kafkasya’da,Kür ırmağına soldan karışan Alazan Çayı ile onun kolu Yor/Kabur Çayı’nın bulunduğu bölge idi.
İkinci olarak Karadeniz’in doğusunda Abaza-Megrel arasında,üçüncü olarak da Karadeniz’in kuzeybatısında Bucak kesiminde, Rize kesiminde yaşayan Laz’lar ise buraya 562 yılında Faş/Ryon boylarından göç ederek o zaman Bizans toprağı olan Çoruh soluna geçmişlerdir.
Bitişken dilli olan Laz’lar, kendi aralarında üç lehçe ile yazısız bir dil konuşan küçük bir topluluktur. Doğuda 1921 ‘den beri yansı Acaristan Özerk Cumhuriyetinde kalan Sarp köyünden,Batıda Rize’nin doğusundaki Pazar ilçesinin kıyı köyleri ile kasabalarına yerleşmişlerdir. Bugün artık 1442 yıllık bir birlikteliği hiçbir gücün bozamıyacağı, torunlarıyla ortak bir kültür ve tarih yaratmış olan bireyler olarak bundan gurur duyuyoruz.
Tarih boyunca egemen oldukları topraklarda diğer milletleri çeşitli metotlarla tarih sahnesinden silerek hakimiyetlerini devam ettirmek isteyenler, 1990 sonrası “küreselleşme politikaları” doğrultusunda yeni mevziler edinerek milletimizi meydana getiren bazı topluluklara karşı yeniden harekete geçmişlerdir. Bu konuda hedef seçilen ve Türk toplumunun bir parçası olan Lazlar’a karşı bu çalışmayı yürütenlere bazı sorularımız olacaktır.
1- Tarihler bölgemizde kurulan Pontus Devletinin Kralı V. Mihridates’in 22 dil bildiğini ve ordusundaki askerlere ana dilleri ile hitap ettiğini yazar. Peki nerede bu 22 ayrı dilin sahibi olan halklar? Biz söyleyelim. Hepsi Roma ve Bizans’ın Hıristiyanlık potası içinde eriyerek Rumlaşmış ve yok olmuşlardır.
2- Yine Trabzon Bölgesi, Canların (Tzan/Sanni) ülkesi olarak bilinmesine, Trabzon’ dan Batıya Samsun’ a kadar olan bölgenin Canik diye adlandırılmasına rağmen Lazlar’la kardeş (bazı görüşlere göre aynı) kavim olan Canlar bugün ortada yoktur. Roma’nın bölgeyi fethinden asırlar önce Hıristiyanlaştırılmış, İncil’ in ve devletin dili olan Yunanca benimsetilerek Rumlaştırılmıştır.
Aynı şeyleri Rize bölgesinde oturan Lazlar için de söyleyebiliriz. Burada farklı olan durum Bizans hududundaki tampon bölgede yaşayan bir grup Laz’ın dillerini muhafaza edebilmesidir. Hududun hemen iç tarafmdakiler yani Rize’ye yakın yerde oturanlar Rumlaşmıştır.
Tarihi olay lan kronolojik olarak izlediğimiz zaman görürüz ki Laz’ların bir krallığı varken, Romalılara tâbi oluyorlar, Romalı Valilerin kendilerini soymalarına dayanamayıp Pers’lerden yardım istiyorlar,Pers-Bizans çekişmesinin ardından bölgeye Bizans hâkim oluyor ve Laz’ları Hıristiyanlaştırarak Rumluk potasında eritiyor. Bu akıbetten ancak hudut bölgesinde yaşayan bir kısım Laz kendini kurtarabiliyor. Fakat Bizans hâkimiyetine giren Laz’lar artık tarih sahnesinden silinmiştir.
Batı da Lazlar’ı tarihten silen Bizanslılar olurken, Doğuda bu işi Gürcüler yapmışlardır. Onlar da aynı metotla Gürcü kilisesi öncülüğünde Gürcüce İncil ve devlet dili Gürcüce’yi kullanmışlardır. Bu durumun izlerini Laz dilinin bölgede kullanılan ağızlarında da görebiliriz. Atina tarafında kullanılan Lazca ağzı daha çok Rumca kelimeler içerirken, Hopa tarafında kullanılan Lazca ağzında Gürcüce’nin etkileri görülür.
Duru Lazca’nm ise kullanıldığı bölge ortadaki Fındıklı ve çevresidir. Kilise çeşitli etnik gruplara mensup olan Hıristiyanları Rumca konuşmaya zorlarken, Osmanlılar İslâmlaşma döneminde, Hocalar İslâm’ı Doğuda Lazca anlatırken Batıda Rumca olarak anlatmakta bir beis görmemişlerdir. Osmanlı hükümetinin teslim aldığı bu durum, 500 yıllık gönüllü beraberliğin sonucu olarak Türkçe’nin yayılmasına ve iletişim imkânlarının artmasına karşılık Lazca günümüze kadar ulaşmıştır.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisinin her kademesinde gördüğümüz Lazlar, bölgemizde sevilen ve Türk Toplumunun saygı duyulan fertleridir.
2-Lazika/Egrisi/Megrel Krallığı
Romalı Plinius yazdığı “Tabii Tarih”inde ilk defa Lazlar’dan bahsederek, bunların Karadeniz kıyısında Faş/Ryon ırmağı boyunda yaşadıklarını belirtmektedir.
Trabzon ile Doğu Karadeniz ve Kırım kıyılarını M.S. 131 yıllarında gemi ile dolaşan Arrıanos, Karadeniz Çevresinde Seyahat adlı eserinde Romalılara bağlı bulunan Laz Kralı Malassus’tan bahsederek, hakimiyetlerinin Sohum’a ulaştığını, güneylerinde Heniok ve Zydrit ,kuzeybatılarmda Apsi ve Abask (Abaza) adlı boyların yaşadığını belirtir.
Roma vasalı krallarla yönetilen bu bölgenin kontrolü Karadeniz sahilindeki Hyssus, Apsaros, Faş/Poti,Sohum ve Pitsunda kalelerinde ki garnizonları ile sağlıyor.
Başlangıçta bu beyliklerden vergi ve asker alıyordu. Askeri destek vermek yükümlülüğü zaman zaman Kuzey Kafkasya’dan Roma topraklarına yapılacak olan akınların önünü kesmek şeklinde oluyor yada İran ordusu ile yapılan savaşlarda Roma ordusuna yardımcı birlikler vermeye dönüşüyordu. Bu beylikler bazen kendi aralarında,bazen de birleşerek işgalci Roma’ya karşı mücadele ediyorlardı.
Bu mücadelede Rion nehri civarında oturan ve Bizans kaynaklarının bazen Lazlar olarak andığı Megreller, diğer beyliklere üstünlük sağlayarak Roma ve Bizans’lıların Lazika, Gürcülerin ise Egrisi/Megrel dedikleri krallığı kurdular. Megreller bugün Rize’nin Pazar,Ardeşen,Fındıklı ve Artvin’in Hopa,Borçka ilçelerindeki bazı köylerde yaşayan Lazlar’dan farklı bir dil konuşan ve farklı gelenekleri olan bir toplumdur.
Bizans-İran çekişmeleri arasında sıkışan ve kralları Roma tarafından taç giydirilen Lazika/Egrisi/Megrel krallığı 4. ve 5. yüzyılda Roma ile iyi ilişkiler içindeydi. Roma’lılar da bu ülke ile kendileri açısından çok kârlı bir ticaret yürütüyorlardı. Bu durum Justinianus (527-565) zamanına kadar sürdü. Justinianus, imparatorluğun restorasyonu çalışmalarında sahildeki kalelerden başka, iç kesimlere ulaşımın kontrol edilebileceği bir nokta olan Petra’da bir kale inşa ederek bölgedeki en büyük Roma Garnizonunu buraya yerleştirdi. Petra’nın Valisi Tsibe ve diğer yöneticileri ticarete tekel koyarak bölge halkını soymaya başlamıştı.
Bu durumdan sıkıntıya düşen halk ve yöneticiler İran’dan destek alıp,Romalıları ülkeden kovmaya karar verdiler. Fakat yardıma gelen İranlılar da Romalıları aratmadılar. İranlıların bölgeye kalıcı olarak yerleşmek için uğraştığını anlayan bölge halkı sonunda tekrar Romalılardan yardım istediler. Bölge Romalılar ile İranlılar arasında bir çekişme alanı haline gelmişti.
Bu çekişmede bölge halkı bazen iki yabancı güçten birine destek vererek diğerini cezalandırmak istiyor,bazen de bölgedeki halklardan bir kısmı İran’ı,bir kısmı da, Romalıları destekliyordu. Justinianus, bölgedeki hakimiyetini Hıristiyanlık yoluyla pekiştirmek istediğinden bölgedeki halkların Hıristiyanlaştırılması çalışmalarına başlamış ve halkların çoğunluğu ile yöneticiler Hıristiyanlığa sokulmuştu.
Lazika olarak adlandırılan Rion nehri civarında, Abhazya’da ve Gürcistan’da Hıristiyanlık 4. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamıştı. Bölgede bu dönemde kurulan ve birçoğu, yerel mezhepleri temsil eden bu eski kiliselerjran’m bölgede hakimiyet kazandığı dönemlerde Zerdüşt dinini yerleştirme çabaları ve bölge halklarının geleneksel putperestlik dini kurumlarının mücadelesi ile tahrip edilmişti.
6. Yüzyılda Justinianus’un bölge halklarını daha itaatli ve bağımlı hale getirmek için bölgedeki Roma garnizonlarının ve vasal krallarla yapılan bağlaşıklık antlaşmalarının yanı sıra Hıristiyanlığı devreye sokması ile bölgede kurulan yeni kiliseler ve piskoposluklar İstanbul’da bulunan patrikliğe bağlanmıştı. Böylece kilise ve İncil’in ve daha sonra devletin dili olan Yunanca,Roma gücüyle yayılmaya başladığı için kiliseler,Rum kilisesi ve kilisenin dili olan Yunanca’da yerli dillerden birçok kelime ile zenginleşerek Rumca olarak anılmaya başlanmıştı.
Bizans elçilik heyetine katılarak 448 de Attilâ’nm sarayına girmiş olan ünlü Priskos’un Gotik Tarihi’nde,Bizans’m ticari tekeli ve istismarı ile baskısına dayanamayan Lazika Kralı l.Gobazes’in bu duruma engel olmak için,453 yılında Sasanlı 2Yezdcert’ten yardım aldığını ve 456-466 yılları arasındaki durumu ile Pers nüfuzu altına girişini anlatır. 520 yıllarında Lazika, yeniden Bizans’a bağlanmıştır.
Gerek 527-532 ve gerekse de 549-562 yıllarındaki İran-Bizans savaşları Lazlar ülkesi Kohlkid’i yakıp yıkarak ıssızlaştırmış olduğundan,kalan Laz halkı, Bizans elindeki bozulup yıkılmayan Çoruh ırmağı soluna göçmeye başlamıştır. Bizans’lı Theophanes chronagraphia’smm ilk cildinde, 689 yılında Laz’ların Bizans’a bağlı olup,son kralları Barnuk Oğlu Sergi’den bahseder.
Bu sırada Kartel/Tiflis iline yerleşen ve Çoruh yukarılarına da hâkim olan Abbaslılar karşısında Bizans’ın, Karadeniz kıyılarını İstanbul’dan gönderilen adamları ve donanma gücü ile idare ederken çok küçülmüş olan son Laz krallığını da kaldırdığı anlaşılıyor. Tarihi belgeler ve dil delilleri,Laz/Alazan ve Çan/Çanar boylarının,çağımızdaki uydurma Gürcü görüşlerinden apayn,Türk soyuna mensup olduklarını ortaya koymaktadır. Bir takım kelimelerin Megrel dillerinde benzer olması 600 yıldan çok bir zaman Lazika krallığında Megreller’le ortak bir yaşamın hatırasıdır.