İstanbul’da Bulunan Rizelilerin Kurtuluş Savaşına Katılmaları
Çay önemli bir gelir kaynağı olmadan önce, İstanbul adeta ikinci bir Rize durumundaydı. Gurbet deyince akla önce İstanbul gelirdi. Ama nedense 1918 yılı sonrası İstanbul sokakları aşina olmadığı insanlarla dolmaya başlamıştı.
Türk askerlerinin yerini sokakta fiyakalı yürüyüşleriyle yabancı asker ve subaylar almıştı. Gün ortası bile işi oldukça azıtan Rum ve Ermeniler rast geldikleri kadınlara ve kızlara sarkıntılık ediyor, erkeklere meydan dayağı atıyorlardı.
Bu hareketleri gören halkımızın ruhunda yavaş yavaş isyan kıvılcımları yanmaya başladı. İlk direniş hareketi de hemşehrilerimizin topluca bulundukları kahvelerde ve kayık iskelelerinde başladı.
Artık gündüz İstanbul sokakları azınlıkların ve işgal kuvvetleri askerlerinin, gece ise karanlık basınca elinde saldırma tabir edilen bıçaklarıyla Karadeniz Uşakları’mndı. Bu yer altı savaşı kıyasıya 1922 yılı sonuna kadar sürdü. Her Karadenizli doğuştan gerilla idi.
Onların uyguladığı gerilla taktikleri de hiçbir kitapta yazmazdı. O Karadeniz’in hırçın tabiatıyla boğuşup ekmeğini kazanırken fiziksel ve ruhsal olarak da buna hazırdı. Yastığının altında tabancası ya da bıçağıyla uyumasını çocuk yaşta öğrenmişti.
Uykusu delikti. Farklı bir sesi algılamada kulağı son derece hassastı. Eğer farklı bir ses varsa da eli refleks bir hareketle yastığının altındaki silahmı sımsıkı kavrardı.
İşte bir dünya savaşının galibi ülkelerin silahlı kuvvetleri, İstanbul’un zifiri karanlığında gün ışıymcaya kadar bu savaş taktikleri meçhul fakat göreve çıkarken namazını kılıp, şehâdet dileyen ve birbirine ölümüne sadık bu kahramanlara karşı İstanbul’a hakim olamazlardı. Nitekim olamadılar da.
Geldikleri gibi gidene kadar bu yeraltı savaşı inançla ve kararlılıkla yürütüldü. Ta ki Mustafa Kemal’in askerleri İstanbul kapılarına gelinceye kadar. Şimdi kurtuluş savaşımıza kanları, canları ve malları ile katılan Rize’mizin bu kahraman evlâtlarının hatıralarını minnet ve şükranla anarken isimlerini tespit edemediğimiz adsız kahramanlarımız önünde saygı ile eğiliyor ve onlara karşı görevimi gereğince yapamamanın üzüntüsü yaşıyorum.