İnsanın biyolojik saati
Bedenimizin her fonksiyonunun, kalıtımla belirlenmiş kendine özgü bir çalışma ritmi var. Bu çalışma ritimlerinin belki de en önemlisi, yaşadığımız gezegendeki aydınlık-karanlık döngüsüne uyumumuzu sağlayan günlük uyku ve uyanıklık döngüsü. Bu ritim, canlının gecenin ve gündüzün getirdiklerine uyum sağlamasına yarıyor.
O sayede biyolojik sistemimiz, içsel ekonomimizi düzenliyor: Karanlık nedeniyle yiyecek bulmakta zorlanacağımız için, geceyi uyuyarak geçirmeyi tercih ediyoruz. Aynı mantık mevsimler için de geçerli. Gecelerin uzun olduğu kış mevsiminin yaklaşmasıyla, canlılar enerjilerini ekonomik kullanmak için hareketlerini yavaşlatıyor.
Günlük ritmimizi belirleyen “saat” çevredeki uyarıcılardan bağımsız olarak çalışıyor; ancak, bu uyarıcılar saatin başlangıca dönmesinde önemli rol oynuyor. Biyolojik saatleri denetleyen uyarıcılara “zaman sinyalcisi” adı veriliyor. Günlük biyoritmimizin zaman sinyalcisi ise gün ışığı.
Memelilerde bu ana saatin yerinin, beyinde talamus altında bulunan “suprakiazmatik çekirdek” (SCN) olduğu sanılıyor. Yapı olarak beynin iki yarımküresine bölünmüş ve optik sinirlerin beyin kökünde birleştiği bölümün hemen üstünde yer alan bu yapı, yaklaşık 50.000 sinir hücresinden oluşuyor.
Bu bölgedeki sinir hücreleri zaman belirleme konusunda özelleşmiş. Günlük ritmimizin temelini belirleyen etkenlerden biri de “saat genlerimiz” ve bunların içinde kodlanmış olan protein sentezi. Saat genlerimizin çalışma şekli bir kum saatinin çalışmasına da benzetilebilir.
Bu genler, günün başlamasıyla birlikte belli bir seviyeye erişene kadar protein üretmeye başlıyorlar. Daha sonra bunlar yok ediliyor ve işlem de sabaha kadar sürüyor. Sabah olunca protein sentezi yeniden başlıyor. Sabah gün ışığı tarafından uyarılan SCN, uyku uyanıklık ve diğer endokrinal fonksiyonların zamanlamalarının düzenlenmesi
için gereken işareti veriyor.