Duyu Organlarımız Nelerdir Nedir
DUYULAR, Duyular, insanların ve hayvanların dış dünyanın uyarılarım görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma organlarıyla algılama yeteneğidir. Canlı varlıklar, dış dünyadan gelen bilgileri alabilmek ve gerekli yanıtları verebilmek için, alıcılar adı verilen özel yapılara sahiptirler.
Ancak bu yapılar canlıların tümünde aynı derecede gelişmiş değildir, örneğin bir bitkinin dış uyarıları alma ve bunlara tepki gösterme biçimi bir hayvanınkinden çok farklıdır. Kaldı ki hayvanlar arasında da, hayvanın gelişme düzeyine göre farklar vardır. Bu farklar, alıcıların ulaşmış oldukları düzeyin ve dış uyarıları üst sinir merkezlerine ulaştıran bağlantıların varlığının ya da yokluğunun sonucudur.
Onsekizinci yüzyılda geliştirilen ve yirminci yüzyılın ilk yıllarına kadar geçerliliğini koruyan bir görüş, bitkiler dünyasındaki duyarlılığı hayvanlar dünyasındaki duyarlılıkla eşdeğer olarak değerlendiriyordu. Bu görüşe göre, bitkilerde de gerçek bir sinir sistemi vardı.
Oysa bugün, bitkilerdeki duyarlılığın kimi kez, yapraklarda ve göv-
dede dolaşmakta olan belirli kimyasal maddelerin özel etkilerinin sonucu olduğu; kimi kez de bitkinin yapısında bulunan küçük kristallerin yer değiştirmesine bağlı olduğu anlaşılmıştır. Hayvanlardaysa, alıcı görevi yapan, özel duyu hücreleri vardır. Çoğu kez sinirsel nitelikli olan bu hücreler vücudun yüzeyine dağılmışlardır.
Dış ortamla sürekli olarak temas durumunda yaşayan, bu nedenle dış ortamın değişikliklerine ayak uydurmak zorunda olan organizmalarda duyu hücreleri hem daha çok, hem de daha etkilidir. Yaşamını bir başka organizmanın koruyuculuğu altında sürdüren organizmalarda (örneğin asalaklar) ise, duyu organları gelişmemiştir. Dış uyarılar çok ve değişik sayıda olduğu için, her alıcı sinir sistemine yalnızca belirli yapıda bir bilgiyi aktarabilecek özelliktedir. Nitekim gözdeki yapılar beyne yalnızca ışıklı görüntüler yollarlar; buna karşılık örneğin ses uyarıları karşısında bir tepki göstermezler. Alıcının çalışmaya başlayabilmesi için dış uyarının belirli bir yoğunluğa ulaşması gerekir. Bu yoğunluğun altında kalan uyarılar, süreleri ne kadar uzun olursa olsun alıcıyı etkilemezler. Aynı durum, uyarı yoğunluğunun belirli bir sınırı geçmesi halinde de söz konusu olur.
Duyu organları çeşitli bilgileri topladıktan sonra bunları sinir akımları aracılığıyla beynin içinde yer alan beyin kabuğuna (korteks) gönderirler. Beyin kabuğu kendisine ulaştırılan bilgileri, işleyişi tam olarak açıklanamayan bir işlem somK cunda bilinçli, kesin ve belirli duyumlara dönüştürür. Bu nedenle gözle görmek, kulakla duymak gibi deyişler bilimsel açıdan yanlıştır.
Çünkü kulak ve göz gibi organlar, gerçekte, dış uyarıların üst düzeydeki sinir merkezlerine yönelmek üzere “zorunlu olarak uğradıkları” birer merkezdir.
Çeşitli alıcılar sürekli olarak değişik uyarıları alıp beyne iletebilecek yetenektedirler. Ama uyarı, belirli bir süre boyunca en ufak bir değişkliğe uğramaksızın varlığını sürdürecek olursa, açık bir biçimde algılanır olmaktan çıkar. Yeniden açıkça algılanabilmesi için, yoğunluğun birden değişmesi gerekir.
Nitekim sürekli bir gürültü ya da yoğun bir koku, başlangıçtaki kısa algılanma döneminden sonra, duyu organlarımızı etkilemez olur. Bunun nedeni, alıcıların çoğunun belirli bir uyarının tekdüzeliğine alışmalarıdır. Koku alma ve duyma alanlarında oldukça yaygın olan bu alışma, acı alıcıları için geçerli değildir, insan vücudunun her yerine dağılmış olan acı alıcıları dış etkileri her zaman beyne iletirler.insan organizmasında vücudun iç durumu konusunda bilgi veren alıcılar da vardır.
Bunlar kaslardan ve liflerden gelen uyarıları alırlar; merkez sinir sistemine kasların gerginliğiyle ilgili bilgiler verirler; iç organların işleyişi konusunda bilgi sağlarlar, önemli bir konu da denge duyuşudur. Dengeyle ilgili alıcılar, iç kulak boşluğunda bulunan ve bir sıvı içinde yüzen küçük kıllardır. Bu kıllar başın en ufak bir hareketinde bile sallanırlar. Kılların hareketi çevredeki sinir uçlarını etkileyerek beyne haberler iletir, insanın kendi çevresinde süratle dönmesi, hatta kendini ayakta duramayacak gibi hissetmesi, kulakdaki sıvının sallanmasının ve içerdiği kılların bir o yana, bir bu yana hareket etmelerinin sonucudur. Vücutta başlıca beş tür duyu algılayan duyu organı vardır.
Bu duyular kokma, tat alma, işitme, görme ve dokunma duyularıdır. Koku ve tat alma duyuları birbirleriyle yakından ilişkilidirler. Dilin değişik bölümlerindeki sinir uçları tatlı, ekşi tuzlu ve acı maddelerin tadını algılarlar. Daha karmaşık tatları ise koku alma duyusu ayırt eder.
bence güzel ama kitaplar bilgi dolu zaten
:)
güzel :)
bence benim öğretmenim sevecektir ben ozamanda çok ama çok sevdim duyu organlarımız bile çok harika ben bile beğendim….
bence benim canım öğretmenim çok sevecektir