Bitki (Bitkiler) Hakkında Bilgi
BİTKİLER, Bittiği yerde kökleriyle tutunarak gelişen, döl veren, ömrünü tamamladıktan sonra da kuruyarak varlığı sona eren yosun, ot, ağaç gibi canlı varlıklara verilen genel ad. “Bitki” terimi genel anlamda kök, gövde ve yaprakları olan gelişmiş türler için kullanılır.
Oysa bitki tanımı, Amerika’da Kaliforniya’da yetişen yüz metre uzunluğundaki sekoya ağaçlarından, diatomea gibi yalnız mikroskopla görülebilen tekhücreli yosunlara dek uzanan, son derece çeşitli cinsleri ve türleri kapsar. Taşıllar üzerinde yapılan incelemeler, ne bitkilerin kesin olarak hangi devirde ortaya çıktığı konusunda, ne de başlangıçtaki görünüşlerinin nasıl olduğu konusunda yeterli bilgi vermekten uzaktır.
Bu olumsuzluklara karşın bitkibilimciler suyosunları-nın bir milyar yıl önce var olduğunu ve ilk kara bitkilerinin de yaklaşık 500 milyon yıl sonra ortaya çıktığı görüşündedirler. En azından 350 milyon yıl önce yeryüzündeki kimi bölgelerin atkuyruğu ve eğreltiotlarıyla kaplı olduğu bilinmektedir. Bu döneme “karbon devri” adı verilir. Bunun nedeni ilk ağaçların ve onları izleyen kozalaklı türlerin bugün “kömür” adını verdiğimiz, son derece geniş organik madde katmanlarını oluşturmuş olmalarıdır.
Çiçek açan bitkilerin yeryüzünde ilk ortaya çıkışları yaklaşık yüz milyon yıl öncesine rastlar. Çiçek açan bitkiler süreç içinde başkalaşarak, çok sayıdaki bitki türlerini oluşturmuşlardır, insanları kuşatan karmaşık ve son derece çeşitli bitki dünyası, işte bu çok uzun süren evrimin sonucudur. Söz konusu evrim sırasında pek çok türün soyu tükenirken, yine çok sayıda tür değişime uğramıştır.
Değişik bitki türleri, hayatta kalmak amacıyla çevrelerine uyum sağlamak için oldukça önemli değişimler geçirmişlerdir, örneğin çöl bitkileri, uzun süren kuraklık dönemlerine karşı koyabilmek için,, yağışlı dönemlerde “su biriktirme” özelliğini kazanmışlardır. Alp yıldızı gibi kimi bitkiler de, soğuktan korunmalarını sağlayan çok yoğun bir tüy tabakası ile örtülmüşlerdir. Enginar, devedikeni, gül gibi kimi bitkilerse diken ve iğnelerinin yardımıyla, ısırgan otu gibi türler de zehirli ya da yakıcı sıvı salgılama yoluyla doğal düşmanları olan otoburlar-dan kendilerini koruma yoluna gitmişlerdir.Bitkiler insan yaşamı için büyük önem taşırlar.
Bitkiler olmasaydı yeryüzünde yaşam da olmazdı, insanların soluduğu oksijeni bitkiler sağlar. Besinler de, dolaylı olarak ya da doğrudan doğruya bitkilerden elde edilir. Bitkilerin kökleri (örneğin havuç), sapı (kuşkonmaz), yaprakları (marul ve ıspanak), tomurcukları (lahana), çiçekleri (marul ve ıspanak), meyveleri (elma, portakal, domates), ve tohumları (mısır, pirinç, fasulye) insanlar tarafından yenilir.
Bunlardan başka, şekerkamışından ve şekerpancarından şeker elde edilir. Çay, kahve gibi içecekler, bitkilerden elde edilen ürünler yoluyla hazırlanır. Dahası büyük ölçüde yararlandığımız et ve süt gibi besin maddeleri, bitkilerle beslenen hayvanlardan sağlanan ürünlerdir. Bilindiği gibi bitkiler, yer kaymalarının önlenmesinde de önemli bir rol oynarlar. Kökleriyle toprağı sıkıca kavrayarak yağmur ve sel sularının olumsuz etkilerini engellerler. Bitkiler tıp alanında da son derece yararlıdır. Bakterilerin neden olduğu kimi Hastalıkların iyileştirilmesinde çok büyük önemi olan penisilin, bir mantar türü olan küften elde edilir. Odun, pamuk ve keten gibi önemli ürünler de bitkilerden sağlanır.
Bitkilerin “bulunuşu”: Çok eski çağlardan beri uzak ülkelere yapılan yolculuklar, yeni yerlerin bulunuşu, birçok yeni bitkinin de, o zamana dek bilinmer dikleri yerlerde yetiştirilmesine olanak sağlamıştır. Örneğin Romalılar çok uzak ülkelerden süs bitkileri getiriyorlardı. Haçlı seferleri doğu ülkelerinde yetişen birçok güzel bitkinin Avrupa ülkelerinde de yetiştirilmesine neden olmuştur.
Günümüzde, hemen hemen bütün çiçekçilerde bulunan, Dianthus adlı küçük karanfil Kudüs’ten getirilmiştir. Günümüz bitkibilimcileri, özellikle ilâç yapımında kullanılan pek çok, az bulunur bitki türünün varlığının korunmasını, bunları manastırlarda yetiştirmeyi başaran ortaçağ din adamlarına borçludur, italya Akdeniz-deki konumunun özelliği nedeniyle, yüzyıllar boyunca bitki alımında ve satımında önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur.
Öyle ki onbeşinci yüzyılda Padova, Pisa, Bologna ve Palermo’da büyük bitki yetiştirme bahçeleri kurulmuştur. Ama Amerika’nın bulunuşundan sonra İspanya, Portekiz, ingiltere, Hollanda, Fransa gibi büyük sömürge imparatorlukları kurmuş olan ülkeler yüzünden, italya bitki ticaretindeki önemini yitirmiştir.
Yasemin, Vasco da Gama’nın seferi sonucunda Asya’dan Avrupa’ya getirilmiştir. Bunun gibi lale, istanbul’dan bir Avusturya elçisi tarafından gizlice “kaçırılmıştır”. Kuzgunkılıcı Çin’den, sardunya çiçeği Güney Afrika’dan getirilmiştir. Patatesin Amerika’dan getirilmesi onyedinci yüzyılda gerçekleşmiştir. Aynı dönemde mısır ve domates de Avrupa’ya girerek Avrupalıların beslenme alışkanlıklarında köklü değişikliklere neden olmuştur.
Sınıflandırma: Bir zamanlar her bitki değişik ülkelerde birbirinden farklı adlarla anılıyordu. Bu sistem büyük karışıklıklara ve anlaşmazlıklara neden oluyordu. BitkibiHm alanında edinilen bilgiler çoğaldıkça, bir terim dizininin yapılması kaçınılmaz oldu.
Onsekizinci yüzyılda isveç asıllı bitkibilimci Cari von Linne bitkilerle ilgili olarak evrensel bir terim dizini geliştirdi. Buna göre her bitki; birincisi cinsini, ikincisi türünü gösteren iki adla sınıflandırılıyordu. O çağda bilim adamları yazılarını Latince yazdıkları için Linne bitkileri adlandırmada bu dilden yararlandı.
Bugün de Latince bitki adları bütün ülkelerde kullanılır. Uluslararası bir bitkibilim dizininde de kayıtlı olan bu adlar, belli dönemlerde yeniden gözden geçirilir. Linne’nin bu büyük çalışmasından yola çıkılarak yeryüzündeki bütün bitkilerin familyası cinsi, varsa melezleriyle ilgili temel verilerin yer aldığı bir “kimlik kartı” vardır. Bitkilerin sınıflandırılmasında başvurulan iki temel ölçüt cins ve türdür.
Birbirine benzer bitkileri içeren cins, büyük harfle başlayan bir sıfatla belirtilir. Cins adlarının çok değişik kökenleri vardır. Örneğin Paeania, mitolojideki sağlık tanrısı Pa-ean’dan; Achillea, Aşil’den; Dah-li, botanikçi Andreas Dahl’dan; 166
Fuchsia doktor Fucps’dan esinlenir. Kimi cins adları ise, devlet bakanlarının, bilim adamlarının adlarından esinlenirler. Birçok bitkinin cins adıysa bitkinin kendi özelliklerinden kaynaklanır, örneğin çançiçeği taç yaprakları bir çana, kuzgunkılıcı, yaprakları bir kılıca benzediği için bu adlarla anılırlar. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.
Bir bitkinin tanımlanmasında cins terimiyle birlikte yer alan Latince olarak yazılan ikinci terim ise türü göstermeye yarar. Küçük harfle başlayan tür adlarının kaynağı da çok çeşitli olabilir. Her cins belli bir sayıda türü içerir. Tür, benzer özellikleri nedeniyle kendi aralarında döllenebilen ve “anne ve babaya” benzer “yavrular” üretebilen bireyler topluluğuna verilen addır. Buna göre, Solanum cinsinde örneğin, Solanum tube-rosum (patates) Solanum Iyco-persicum(domates), Solanum me-longena (patlıcan) vb. türleri yer alır.
Herhangi bir biçimde birbirlerine benzeyen cinsler, familya adı altında toplanırlar. Bitki-bilimciler, familyaları tanımlamak için topluluğun en önemli bitkisinin adına “güler” ekini eklerler. Buna göre gülgiller familyasının en belirgin cinsi olan gül gruba adını verir.